Kök hücreler vücudumuzdaki bütün dokuları ve organları oluşturan ana hücrelerdir. Bir canlının yumurta ve sperm hücrelerinin döllenmesi ile başlayan Embryo döneminden itibaren yaşamı boyunca her türlü doku ve organın gelişmesinde ve yenilenmesinde rol alırlar. Bunu şu özellikleri ile sağlarlar:
1. Farklılaşmamış hücrelerdir.
2. Sınırsız bölünebilme yeteneği ile kendileri gibi yeni kök hücreler oluşturabilirler
3. Organ ve dokulara dönüşebilme yeteneğine sahiptirler.
Kısaca, “Bütün canlılar kök hücreler vasıtasıyla gelişmekte ve yaşamını sürdürmektedir” diyebiliriz.
Organizma büyüdükçe kök hücrelerin farklılaşma kapasitelerinde kademeli olarak azalma başlar. Kök hücrelerin değişme yeteneklerine göre bir tanımlama yapabiliriz.
Totipotent (Tüm) : Embryoda ilk 4 gün içinde bulunan hücreler değişme yetenekleri en fazla olan hücrelerdir. Bu nedenle Totipotent olarak nitelendirilirler. Tüm canlı vücudunu oluşturabilir, yani her türlü doku ve organa dönüşme yetenekleri vardır.
Pluripotent (Çoğul): Embriyo içinde 5-6. günden itibaren vücudu oluşturacak sistemlerin gelişmesi başlar. Ör: sinir dokusu ve beyin, iç organlar, kemik ve kıkırdak, kan yapıcı sistem, deri ve bağ dokusu, yağ dokusu gibi. Bu dönemde kök hücreler Pluripotent özelliktedir. Pek çok doku ve organ gelişmesinde rol alırlar. Fakat bir canlıyı tümüyle oluşturamazlar.
Multipotent (Pekçok): Anne karnında büyüyen bebek, gebelik boyunca doku ve organların hızla büyümeye başlaması ile doğum sonrasına hazırlanır. Bu dönemde bulunan kök hücreler değişme yeteneklerini kısmen kaybederler. Bu hücreler Multipotent olarak nitelendirilir.
Yetişkin Kök Hücre: Bluğ çağı dediğimiz ergenlik geçiş döneminden sonra yetişkinlik çağı boyunca kök hücreler artık ait oldukları dokuların ve organların yenilenmesinde rol alırlar. Bu hücreler sınırlı Multipotent özelliktedir. Ör: kan yapıcı kök hücreler sadece kan ve bağışıklık sistemini destekler.
Bu tanımlamalar aslında kök hücrelerin birbirini takip eden geçiş dönemlerini ifade eder. Embriyo gelişimi sonrasında anne karnında geçen erken gebelik döneminde Pluripotent ve Multipotent özellikleri taşıyan kök hücreler değişik oranlarda birlikte olabilir. Fakat doğumdan sonra hızla büyüyen ve yetişkinliğe geçen bir insanda kök hücreler sınırlı Multipotent özellikli hale gelir.
Bu noktada doğum anı çok büyük önem kazanmaktadır. Bu sırada elde edilen kök hücreler multipotent özelliktedir. Hem genç hücrelerdir, hem de henüz çevresel etkenlere maruz kalmamışlardır.
Mezankimal Kök Hücreler
Mezankimal Kök Hücreler ise Göbek kordonunda bulunur. Kemik, kas, kıkırdak, bağ dokusu, yağ dokusu gibi dokuların temelini oluşturan Multipotent özellikteki hücrelerdir.
Kök Hücreler Nerelerde Bulunur?
Kök hücreler vücudumuzda pek çok doku ve organda bulunur.
Kemik iliği, Sinir sistemi, Beyin, Sindirim sistemi, Kalp, Akciğer, Cilt, Yağ dokusu ve özellikle Bebek Kordon Kanı ve Göbek Kordonu kök hücre odakları barındırırlar.
Kordon Kanındaki Kök Hücrenin Avantajları Nelerdir?
Kordon kanı kök hücreleri sadece doğum esnasında toplandığından dolayı oldukça değerlidirler. Bu nedenle toplama işleminin uzman hekimler tarafından yapılması ve uzman kişiler tarafından uygun koşullarda işlenerek saklanması gerekmektedir. Kordon kanı toplama işlemi oldukça basit ve acısız bir işlem olup, anne ya da bebeğe herhangi bir zararı kesinlikle bulunmamaktadır.
Kordon kanı kök hücreleri, diğer kök hücre kaynakları ile karşılaştırıldığında oldukça gençtirler ve saklandıklarında yaşlanma ve yıpranma süreçleri de durdurulmuş olur. Üreme hızları diğer kaynaklara göre daha fazladır.
Kordon kanı nakli esnasında alıcı ile verici arasında tam bir doku uyumu (HLA) olmasa dahi, başarı oranı yüksektir.
Bebekten toplanan kordon kanı sadece otolog değil, doku uyumu gerçekleştiği takdirde ailenin diğer fertleri için de kullanım alanına sahiptir. Bu özellik, aile bireyleri arasında kordon kanı nakli gerçekleştirilmesine de olanak sağlar.
Saklanmış olan kordon kanı kök hücreleri, istenildiği takdirde herhangi bir işleme tabii tutulmadan ve hastalığın ilerlemesine fırsat vermeden kullanılabilir.
Kök Hücre Araştırmaları Hangi Aşamada Bulunmaktadır?
1998 de gerçekleşen ilk kök hücre ayrıştırılması ve klinik kullanıma geçilmesi henüz çok yenidir. Pek çok hastalıkta yapılan hayvan deneylerinde çoğunlukla başarılı sonuçlar elde edilmiş ve çok önemli bilgilere ulaşılmıştır. Sıra insandaki etkilerini araştırmaya gelmiştir. Kök hücre ile ilgili çalışmalar çok hızlı bir gelişme göstermektedir. Geleneksel tıbbi tedaviler ilaçla ve cerrahi yollarla yapılmaktadır fakat bazı hastalıklarda başarı oranı hala azdır. Bir kısım hastalıklar ise kişiyi öldürmese bile yaşam kalitesini ileri derecede olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Bugün yüzlerce hastalıkta kök hücre ile ilgili klinik araştırmalar ve uygulama çalışmaları yapılmaktadır. Bunlar içinde en fazla ilgi görenler olarak çocukluk çağında Tip 1 Diyabet, kalp hastalıkları, işitme kaybı, körlük tabloları, beyin hasarları, yanıklar, çene kemiği harabiyeti, yetişkinlerde Parkinson, Alzheimer, Diyabet, romatizmal hastalıklar ve kanser gibi hastalıklar sayılabilir. Bu çalışmaların bilimsel yöntemlerle yapılması gerekmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde bunu sıkı kurallara bağlayan FDA (Food & Drug Administration) yönetmeliği referans olarak gelişmiş ülkelerde de kabul görmektedir.
Bir kısım ülkeler, gelişmiş ülkelerdeki sıkı kontrol kurallarına yeteri kadar uymamaktadır. Bu ülkelerde yapılan kök hücre tedavileri çok yaygındır ve buralara yoğun sağlık turizmi faaliyetleri mevcuttur. Bu tedavi hizmetlerinin büyük kısmı üzerinde yeterli bilimsel kontrol yoktur ve güvenilir oldukları hakkında şüpheler mevcuttur. Güvenirliği ispatlanmamış merkezlerde kök hücre tedavisi yapılmasını önermiyoruz. Uluslararası kabul gören FDA (Food & Drug Administration) yönetmelik ve yönergelerini temel alarak çalışmalarımızı bilimsel zeminde yürütmekte ve buna uygun olarak bilgilendirme yapmaktayız.
Bu konu ile ilgili olarak kök hücre tedavisi yapılan ve üzerinde araştırma yapılan hastalıklara ait detaylı listelere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
http://parentsguidecordblood.org/en/diseases
http://stemcellfoundation.ca/en/toward-treatments
https://clinicaltrials.gov/
Kök Hücreler Nelerden Etkilenirler?
Doğum anı kök hücrelerin çevresel etkenlerle henüz karşılaşmadığı, yani en saf - temiz olduğu zamandır. Doğumdan hemen sonra vücudumuz, dolayısıyla her tür hücremiz çevresel etkenlerle karşılaşmaya başlar ve yetişkin hayatımız boyunca karşılaşmalar hep devam eder. Bu etkenler arasında en çok karşılaştıklarımız:
- Gıdalardan alınan kimyasal katkı maddeleri
- Çevresel hava, su ve gıda kirliliğinden alınan maddeler
- Kullanılan ilaçlarla geçen maddeler
- Radyoaktif ışınlar
- Enfeksiyon hastalıklarına neden olan bakteri, virüs, vb… canlı etkenler olarak sayılabilir.
Özellikle bazı virüsler bu açıdan çok önem taşır. Bunların çoğu vücuda girer ve önemli bir hastalığa neden olmazlar. Fakat hücrelerimizde yaşam boyu kalırlar. Ancak bağışıklık sisteminin zayıfladığı bazı durumlarda baskıdan kurtularak etkin hale geçerler ve ciddi hastalıklara yol açabilirler. Örneğin Herpes virüsleri (siğil, uçuk), Sitomegalovirüs (CMV), Hepatit B, Hepatit C gibi…
Soframıza gelen sebze ve meyvelerin bir kısmında böcek ve zararlılara karşı kullanılan ilaç kalıntıları, tarımda kullanılan suni gübre artıkları, endüstriyel atık maddelerle kirlenmiş toprak, motorlu taşıt egzoz gazlarındaki ağır metal buharları, gıda üretiminde kullanılan koruyucu kimyasal maddeler ve antibiyotikler gibi daha pek çok etken çevresel kirlenme çerçevesini oluşturmaktadır.
Bunlar ve benzeri pek çok etkenler yaşam boyunca karşılaştığımız ciddi hastalıklara veya yaşam kalitesini azaltan kronik hastalıklara yol açabilirler. Alzheimer, Parkinson, Diabet, Lupus, ALS, Multipl skleroz (MS), bazı metabolik hastalıklar, bağışıklık sistemini ilgilendiren hastalıklar, bazı kanser türleri gibi…
Vücudumuzda bulunan hücreler çoğalırken veya yenilenirken çevresel etkenlerden herhangi birinin tetiklemesi ile bazı hücrelerde genetik yapı etkilenerek değişime uğrar. Bu değişimler Mutasyon olarak adlandırılır ve çoğu hücre içindeki kontrol mekanizmaları ile onarılır veya etkisiz hale getirilir. Fakat bazı durumlarda kontrol mekanizmaları yeterli olmayabilir ve kontrolsüz hücre çoğalması ortaya çıkar, hücre ve doku normal görevini yapamaz. Pek çok hastalığın bu etkilerle olduğuna inanılmaktadır.